Modern Aile
1 sayfadaki 1 sayfası
Modern Aile
Modern Aile
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Geleneksel aile yapımız iki eksene oturmuştu: Yaşlılar ve
çocuklar...
Toplumda hem yaşlıların, hem de çocukların önceliği vardı...
Çocukların önceliği sevgi merkezli, yaşlılarınki saygı
merkezliydi...
Geleneksel değerlerimizden kopuş süreci içinde çocuk ve
yaşlı eksenli aile yapısından da koptuk...
Televizyon eksenli, para merkezli bir aile yapısına geldik!
Tabiatiyle ailelerimiz yaşlıların tecrübelerinden de,
denetimlerinden de uzaklaştı...
Bundan da başta çocuklarımız olmak üzere, herkes derece
derece etkilendi.
En çok çocuklar etkilendi, çünkü çocuklar, ailenin
yaşlılarından gelen eleştirisiz sevgi ve öfkesiz şefkatten mahrum
kaldılar. (Anne-babanm sevgilerinde bile eleştiri, şefkatlerinde bile
zaman zaman öfke olur.)
Anne ve baba ise hayat tecrübesiyle süslü yapıcı eleştiriler
alamaz oldu...
Sonuçta her şey hayatı çok yoğun yaşamak zorunda kaldıkları
için her zaman yorgun olan anne-babanın sırtına kaldı.
Hem ailenin geçimini sağlayacaklar, hem komşu ve akrabalarla
giriştikleri gizli ekonomik rekabeti kazanacaklar, hem çocuklara
bakacaklar, onları eğitecek, hayata hazırlayacaklar...
Bu durumda anne-babanın işi çok zor: Zaten bazı ailelerde
anne de, baba da çalışıyor ki, onların işi daha da zor!
Bizim modern (hadi böyle diyelim de kimse kızmasın) aile
yapımızın çocuklara yönelik boyutu üç ana kategoriye ayrılabilir:
1. Çocuklarına aşırı derecede ilgi gösterenler,
2. Çocuklarına aşırı ilgisiz duranlar,
3. Duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken,
bazen tüm ilgi bağlarını kesenler (dengesizler).
Bunların tümünün kaynağı ise aynıdır: Bilgisizlik!
İlk iki madde, yani aşırı ilgi ve ilgisizlik birbirine ilk
bakışta çok zıt gibi görünseler de, aynı kaynaktan beslendikleri için,
[bilgisizlikten] çocuğa aynı derecede zarar verirler: Çocuğu aile
ortamından koparırlar...
Kontrolsüz aşırı ilgi çocuğu baskı altına sokup
pısırıklaştırır, güvensiz yapar; kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirir...
Zamanla çocuk, bu baskıdan kurtulmak için, kendini ispatlama
zorunluluğu duyar: Bu çerçevede ev içi şiddete başvurur: Meselâ
kendisinden küçük kardeşlerine fizikî güç uygular. Özellikle annesine
isyan eder. Bunlarla yatışmadığı durumlarda evden kaçmayı dahi
deneyebilir.
Sokağı bir kurtuluş olarak görür...
Bir anlamda sokağa düşer.
• • •
Bir de aşırı ilgisizlik olayı var: Bakalım ki aşırı
ilgisizlik nasıl sonuçlar doğurur?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, anne, baba ilgisizliği çocuk
tarafından sevgisizlik şeklinde algılanır. Bu da çocuğu başka sevgi
kaynaklan aramaya iter: Aile dışı ortamlara kayar...
Bir anlamda sokağa sürüklenir...
• • •
Bir de duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken,
bazen tüm ilgi bağlarını kesen dengesizler var...
Sevgileri de, hoşgörüleri de, azarları ve kızgınlıkları da
ayarsızdır. Bazan çocuğu öve öve bitiremezler...
Alabildiğine yüceltirler...
Bazan da yere yere yerin dibine batırırlar.
Sürekli ifratla tefrit arasında mekik dokurlar.
Bu istikrarsızlık sonunda çocuğun dengesini de bozar.
Hem o kadar bozar ki, zamanla çocuk, doğru ile yanlış
arasındaki farkı kavrayamaz olur.
Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu kestiremez. Sırf bu
sebeple düştüğü yanlışlıklar ise anne-baba tarafından yeni
aşağılamalara, dışlamalara, azarlamalara malzeme yapılır.
Çocuk ya daha beter dengesizleşir, ya da selâmeti evden
kaçışta arar...
Tıpkı diğerleri gibi, bu da bir anlamda sokağı bir kurtuluş
olarak görür. Ve sokağa düşer.
Sokağa düşen çocuk, ilk günlerinde, korku ve tereddüt
içindedir...
Bir taraftan sokağı keşfetmeye çalışırken, bir taraftan da
sokağın derinliklerine doğru sarsak adımlar atar...
Sokakta, kendi durumuyla benzer durumları yaşamış kişilerle
tanışır. Onlarla bir anlamda "dert ortaklığı" kurar.
"Kader arkadaşı" olur.
Aile ocağında bulamadığı sevgi ve şefkati sokakta edindiği
yeni çevresinde bulacağı umudu içinde uygunsuz arkadaşlarıyla
bütünleşir.
Bir taraftan kendini ispatlama, gücünü kanıtlama güdüsüyle
sertleşirken, diğer taraftan yeni çevresinden dışlanma korkusu, sokağın
yeni müşterisini git gide eski sokak sakinlerine benzemeye yöneltir.
Sokakta ne gördüyse yaşamaya başlar...
Git gide başta gasp, darp, yaralama, yankesicilik, hırsızlık
başta olmak üzere her türlü suçu işlemeye yatkın hale gelir.
Karakolla, polisle, mahkemeyle ve ıslah eviyle tanışır.
Artık çocuğun farklı bir hayatı vardır...
Sigara, tiner, içki, nihayet uyuşturucu bağımlılığı ve satışı
bu hayatın parçalarıdır...
Böyle bir tablo ile muhatap olmamak elbette hepimizin dileği:
Ancak gazetelerin üçüncü sayfaları bu tür aile dramlarıyla doludur.
O zaman aile hayatımızı hassas bir denge üstüne
oturtmalıyız. Unutmamalıyız ki, kontrolsüz sevgi gösterileri, şiddet
meyli, her türlü aşırılık ve dengesizlik aile hayatımızı her an alabora
edebilecek olumsuzluklardır.
Bunlar çocuklarımızı derinden etkiler.
Aslında her hareketimizin çocuklarımız tarafından izlenip
gözlendiğini her an aklımızda tutmamız lâzım.
Ve yine söylüyorum: Mutlaka, ama mutlaka kendimizi eğitmemiz
şart: Çünkü eğitim insanı aşırılıklardan arındırır, dengeli ve
kontrollü yapar.
Tabiî ‘eğitim’ derken hayatın her safhasını kuşatıp
kucaklayan kitaplı eğitimden söz ediyorum.
Yavuz Bahadıroğlu
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Geleneksel aile yapımız iki eksene oturmuştu: Yaşlılar ve
çocuklar...
Toplumda hem yaşlıların, hem de çocukların önceliği vardı...
Çocukların önceliği sevgi merkezli, yaşlılarınki saygı
merkezliydi...
Geleneksel değerlerimizden kopuş süreci içinde çocuk ve
yaşlı eksenli aile yapısından da koptuk...
Televizyon eksenli, para merkezli bir aile yapısına geldik!
Tabiatiyle ailelerimiz yaşlıların tecrübelerinden de,
denetimlerinden de uzaklaştı...
Bundan da başta çocuklarımız olmak üzere, herkes derece
derece etkilendi.
En çok çocuklar etkilendi, çünkü çocuklar, ailenin
yaşlılarından gelen eleştirisiz sevgi ve öfkesiz şefkatten mahrum
kaldılar. (Anne-babanm sevgilerinde bile eleştiri, şefkatlerinde bile
zaman zaman öfke olur.)
Anne ve baba ise hayat tecrübesiyle süslü yapıcı eleştiriler
alamaz oldu...
Sonuçta her şey hayatı çok yoğun yaşamak zorunda kaldıkları
için her zaman yorgun olan anne-babanın sırtına kaldı.
Hem ailenin geçimini sağlayacaklar, hem komşu ve akrabalarla
giriştikleri gizli ekonomik rekabeti kazanacaklar, hem çocuklara
bakacaklar, onları eğitecek, hayata hazırlayacaklar...
Bu durumda anne-babanın işi çok zor: Zaten bazı ailelerde
anne de, baba da çalışıyor ki, onların işi daha da zor!
Bizim modern (hadi böyle diyelim de kimse kızmasın) aile
yapımızın çocuklara yönelik boyutu üç ana kategoriye ayrılabilir:
1. Çocuklarına aşırı derecede ilgi gösterenler,
2. Çocuklarına aşırı ilgisiz duranlar,
3. Duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken,
bazen tüm ilgi bağlarını kesenler (dengesizler).
Bunların tümünün kaynağı ise aynıdır: Bilgisizlik!
İlk iki madde, yani aşırı ilgi ve ilgisizlik birbirine ilk
bakışta çok zıt gibi görünseler de, aynı kaynaktan beslendikleri için,
[bilgisizlikten] çocuğa aynı derecede zarar verirler: Çocuğu aile
ortamından koparırlar...
Kontrolsüz aşırı ilgi çocuğu baskı altına sokup
pısırıklaştırır, güvensiz yapar; kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirir...
Zamanla çocuk, bu baskıdan kurtulmak için, kendini ispatlama
zorunluluğu duyar: Bu çerçevede ev içi şiddete başvurur: Meselâ
kendisinden küçük kardeşlerine fizikî güç uygular. Özellikle annesine
isyan eder. Bunlarla yatışmadığı durumlarda evden kaçmayı dahi
deneyebilir.
Sokağı bir kurtuluş olarak görür...
Bir anlamda sokağa düşer.
• • •
Bir de aşırı ilgisizlik olayı var: Bakalım ki aşırı
ilgisizlik nasıl sonuçlar doğurur?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, anne, baba ilgisizliği çocuk
tarafından sevgisizlik şeklinde algılanır. Bu da çocuğu başka sevgi
kaynaklan aramaya iter: Aile dışı ortamlara kayar...
Bir anlamda sokağa sürüklenir...
• • •
Bir de duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken,
bazen tüm ilgi bağlarını kesen dengesizler var...
Sevgileri de, hoşgörüleri de, azarları ve kızgınlıkları da
ayarsızdır. Bazan çocuğu öve öve bitiremezler...
Alabildiğine yüceltirler...
Bazan da yere yere yerin dibine batırırlar.
Sürekli ifratla tefrit arasında mekik dokurlar.
Bu istikrarsızlık sonunda çocuğun dengesini de bozar.
Hem o kadar bozar ki, zamanla çocuk, doğru ile yanlış
arasındaki farkı kavrayamaz olur.
Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu kestiremez. Sırf bu
sebeple düştüğü yanlışlıklar ise anne-baba tarafından yeni
aşağılamalara, dışlamalara, azarlamalara malzeme yapılır.
Çocuk ya daha beter dengesizleşir, ya da selâmeti evden
kaçışta arar...
Tıpkı diğerleri gibi, bu da bir anlamda sokağı bir kurtuluş
olarak görür. Ve sokağa düşer.
Sokağa düşen çocuk, ilk günlerinde, korku ve tereddüt
içindedir...
Bir taraftan sokağı keşfetmeye çalışırken, bir taraftan da
sokağın derinliklerine doğru sarsak adımlar atar...
Sokakta, kendi durumuyla benzer durumları yaşamış kişilerle
tanışır. Onlarla bir anlamda "dert ortaklığı" kurar.
"Kader arkadaşı" olur.
Aile ocağında bulamadığı sevgi ve şefkati sokakta edindiği
yeni çevresinde bulacağı umudu içinde uygunsuz arkadaşlarıyla
bütünleşir.
Bir taraftan kendini ispatlama, gücünü kanıtlama güdüsüyle
sertleşirken, diğer taraftan yeni çevresinden dışlanma korkusu, sokağın
yeni müşterisini git gide eski sokak sakinlerine benzemeye yöneltir.
Sokakta ne gördüyse yaşamaya başlar...
Git gide başta gasp, darp, yaralama, yankesicilik, hırsızlık
başta olmak üzere her türlü suçu işlemeye yatkın hale gelir.
Karakolla, polisle, mahkemeyle ve ıslah eviyle tanışır.
Artık çocuğun farklı bir hayatı vardır...
Sigara, tiner, içki, nihayet uyuşturucu bağımlılığı ve satışı
bu hayatın parçalarıdır...
Böyle bir tablo ile muhatap olmamak elbette hepimizin dileği:
Ancak gazetelerin üçüncü sayfaları bu tür aile dramlarıyla doludur.
O zaman aile hayatımızı hassas bir denge üstüne
oturtmalıyız. Unutmamalıyız ki, kontrolsüz sevgi gösterileri, şiddet
meyli, her türlü aşırılık ve dengesizlik aile hayatımızı her an alabora
edebilecek olumsuzluklardır.
Bunlar çocuklarımızı derinden etkiler.
Aslında her hareketimizin çocuklarımız tarafından izlenip
gözlendiğini her an aklımızda tutmamız lâzım.
Ve yine söylüyorum: Mutlaka, ama mutlaka kendimizi eğitmemiz
şart: Çünkü eğitim insanı aşırılıklardan arındırır, dengeli ve
kontrollü yapar.
Tabiî ‘eğitim’ derken hayatın her safhasını kuşatıp
kucaklayan kitaplı eğitimden söz ediyorum.
Yavuz Bahadıroğlu
canfeda- Müdür Yardımcısı
- Aktiflik :
İtibar : 7
Kayıt tarihi : 20/01/09
Mesaj Sayısı : 154
Konum : Ankara
Ruh Halin :
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz